Rüya Gibi Bir Film: İnception


Nolan filmleri hakkında uzun uzun yazabilirim ama bu yazının ilk yazılma nedeni Nolan'ın büyük ses getiren son filmi İnception (Başlangıç). O yüzden konuyu daha da uzatmadan İnception hakkında bir şeyler karalamak istiyorum. Buradan sonra yazdıklarım ufak ipucular içerebilir o yüzden filmi seyretmediyseniz ve filmi izlemeden önce bir fikir sahibi olmak istemiyorsanız yazının geri kalanını okumayın ya da okuyun, nasıl olsa filmden ne kadar ipucu verirsem vereyim bugüne kadar izleyeceğiniz en karışık filmlerden birini karşınızda bulacağınız için bir çuval incirin heba olması durumu ortaya çıkmayacaktır sanırım. Yine de uyarmadı demeyin :).Her ne kadar İnception, bir bilim kurgu filmi olsa da film zaman olarak günümüzde geçiyor. Filme bilim kurgu öğesi katan tek olay ise, ABD ordusunun sanal gerçeklik için insanların rüyalarına girmeyi mümkün hale getiren bir cihaz geliştirmiş olması. Bu cihaz ile insanların rüyasına girebiliyor ve insanların sırlarını çalabiliyorsunuz.
İlginç bir fikir ama gayet anlaşılır bir konu değil mi? Evet öyle ama filmin senaryosunu yazan kişi Nolan olunca senaryonun ne kadar derinlere indirildiğini görünce hayret ediyor; filmdeki en ufak bir ayrıntıyı bile kaçırmak istemiyorsunuz. Aslında Nolan, bu filmde seyircileri kendi yarattığı labirentin içine sokuyor ve adeta seyirciye çözmesi gereken bir bilmece sunuyor. Açıkcası daha önce izlediğim hiçbir filmde seyircinin bu kadar ayrıntıya boğulduğunu görmemiştim. Ve Nolan, bu bilmeceyi sadece karışık kurgu ile değil, rüya alemine girmenin kurallarını anlatarak sunuyor. Yani ortada çözmeniz gereken bir bilmece ve bilmecenin kuralları var.
Nolan, geçmişinde bu kadar başarılı fimlere imza atmış bir yönetmen olmasa Warner Bros, bu kadar ağır bir senaryoyu 200 milyon Dolar gibi büyük bir bütçe ile beyazperdeye aktarmayı aklının ucundan bile geçirmezdi sanırım.
Peki Inception, gerçekten abartıldığı kadar iyi bir film ve bir başyapıt mı? Aslında herkesin bu soruya verilebilecek farklı yanıtları olduğuna inanıyorum. Eğer sadece Avatar, Titanic, Karayip Korsanları gibi büyük bütçeli bol efektli, ara sıra güldüren ama bir şeyleri sorgulatmayan, sadece keyifli bir 2-2.5 saat geçirebileceğiniz filmleri seviyorsanız bu filmin size göre olmadığını kesinlikle söyleyebilirim. Hele kız arkadaşınızla gidebileceğiniz bir film arıyorsanız size tavsiye edebileceğim en son filmdir İnception. İnception, daha çok tek başınıza gitmek isteyebileceğiniz bir film çünkü sinemadan çıkıp eve doğru ufak adımlarla yürümeye başladığınızda başlı başına bir mucize olan rüyayı ve gördüğünüz rüyaları düşünmek inanılmaz keyif verici oluyor.
Yolda tek başınıza yürürken yaptığınız rüya sorgulamaları bir süre sonra filmin bilmecelerini çözmeye doğru yelken alıyor ve aklınızda kaldığı itibariyle filmden ayrıntıları yakalayıp yapbozu çözmeye başlıyorsunuz ve bu süreç inanın oldukça keyifli geçiyor.
Yazının bu satırlarına kadar okumayı başardıysanız ve daha önce filmi izleme şansı bulamadıysanız muhtemelen filmin garip rüya alemlerinde geçtiği düşünebilirsiniz; fakat yukarıda da söylediğim gibi Nolan, gerçekçilikten uzaklaşmayı sevmiyor ve rüyalarımızı kesin bir gerçeklikte yaratıyor. Bu gerçeklik filme olan inancınızı korumada önemli bir görev üstleniyor.
Yine de rüyada olduğumuzu unutmayın ve rüyalarda inanılmaz şeyler olabilir değil mi? Ve Nolan, rüya görme olgusunun ilginç ayrıntılarını kullanarak gerçekçiliği bozmadan muhtemelen sinema tarihinde unutulmayacaklar listesine girecek soluksuz sahneleri filme ustalıkla yerleştirmeyi başarıyor. Özellikle yerçekiminin kaybolduğu ve zamanın yavaşladığı sahnelerde nefes alıp verdiğinizi bile hissedemeyebilirsiniz.
Toparlamak gerekirse Nolan, "Following" ile başlayan "Memento" ile dikkatleri üzerine çeken "Batman Begins", "Prestige" ve "The Dark Knight" ile zirve yapan yönetmenlik kariyerine sağlam bir film daha ekliyor ve bu film kesinlikle en az bir kez sinemada izlenmeyi hak ediyor. Rüyalarınızı sorgulamaya hazır olun; benden söylemesi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder